10 Kasım 2023 Cuma günü tüm okulumuz, öğrenci ve öğretmenleriyle, ölümünün 85. yılında Ata’mızı saygı ve sevgiyle andık.
“Bir rönesans, bir reform, bir devrimdir Atatürkçülük”
Her doğan gün, Atatürk’ü anlamak anlatmak için bir fırsattır.
1938 üzerinden 85 yıl geçti, 1923 üzerinden de 100 yıl. Açtığı yolda, gösterdiği hedefe durmadan yürüyen bir gençlik bıraktı ardında Mustafa Kemal Atatürk.
O’nu görmek demek, fikirlerini anlamak demekti, bilim ve teknikte ilerlemek, sanatı anlamak ve sanatçıya saygı duymak demekti. Ölümsüzlüğün tanımıdır, her gün yeniden doğmanın, bir güneş gibi doğan her günü aydınlatmaktır Atatürk.
Karanlığı küçücük bir ışıkla yok edebilirsiniz; zihinlerdeki karanlıkları aydınlatmanın yolu da eğitimden, bilinçten, yerinde saymamaktan, barıştan geçiyor. Mustafa Kemal Atatürk, her sabah güne umutla başlayan öğrencilerimizle ışıldıyor, fikirlerinde yenileniyor, ölümsüzleşiyor.
10 Kasım 1938 Atatürk’ü Anma Etkinliğimizde, öğrencilerimiz; O’nun ilkeleri, devrimleri, demokrasiye inancı vurgulayarak Atatürk’ü görme ve birbirlerine anlatma fırsatı buldular, Sainte Pulcherie Fransız Lisesi’nde;
bilim ve sanata açılan her gün gibi,
bilim, sanat ve barışa açılan her gün gibi.
bilim, sanat, barış ve evrensel her değere gösterdiğimiz saygı gibi.
Mustafa Kemal Atatürk’ü bu 10 Kasım’da da sonsuz özlem, teşekkür ve minnetle anıyoruz.
Okul Müdürümüz Sayın Hermine Ridé tarafından yapılan tören konuşmasının bir bölümü:
Bir ay önce Minâ Hanım ve 5 SP öğrencisiyle birlikte, İzmir ve İstanbul’daki Fransız liselerinden temsilcilerle birlikte Atatürk’ü anmak için Anıtkabir’e gittik.
Türk, Fransız, kadın, genç, yaşlı, o muazzam merdivenin ortasında birleştik.
Vücutlarımız bir kabre doğru uzanıyordu.
Vücutlarımız onurlandırılacak bir adama doğru uzanıyordu.
Yukarı çıktık. Sessizce.
Mozoleye girdik.
Orada olduğunu bildiğimiz o insanın önünde hareketsiz bir şekilde toplandık ve ona saygılarımızı sunduk.
Sessizce.
Hepimiz bir arada.
O an hissettiğim duygu tarif edilemez.
Ben bu ülkeden değilim; ama bu ülke benim içimde yaşıyor.
Ve ben onun içinde yaşıyorum.
Kendimi çok küçük hissettim.
Küçük ama yalnız değil:
Buradaki ve oradaki arkadaşlarım da yanımdaydı.
Sevdiklerim, ailem.
Buradan ve başka yerlerden meslektaşlarım oradaydı.
Her yerden tüm nesiller oradaydı.
Hepsi yüreğimde toplanmış vaziyetteydi.
Eve gelene kadar o anın benim için anlamını gerçekten anlamamıştım.
Atatürk’ün sadece başarılarının toplamından ibaret olmadığını, çok daha fazlası olduğunu ve olmaya devam edeceğini anladım. Bu ülkenin tarihiyle bütünleşmiş eşsiz bir kaderin parçasıydı kendisi.
O bir dost, bir akıl hocası, bir liderdi.
Büyük bir kargaşa döneminde, Cumhuriyet’in temellerini inşa etmek için olasılıklara meydan okuduğunun farkına vardım.
İçimizde bir dünya taşıdığımızın farkına vardım. Ve bu dünya ilerlemek için hafızasına kulak veren bir dünyadır bu.
Bu vizyonerin bizi, bulunduğumuz yerde, içinde yaşadığımız dünyanın ötesini hayalperest ya da saf idealistler olarak değil, onurlu erkekler ve kadınlar olarak görmeye çağırdığını hissettim.
Gerçek liderleri farklı kılan da bu onurdur,
bağlılıkları hassas yaşama dayanan;
cesaretlerini diğerlerini yok saymada veya dışlamada bulmayan;
hedefleri orta yol bulmak değil, uzlaşmaktır.
Gerçeği onurlandırarak doğruluğu ve dürüstlüğü onurlandırdığımızı fark ettim.
Bizi güçlü kılan şeyin kardeşlik olduğunu anladım.
Atatürk’e saygı göstermek, benim için, durduğum yerin benim olduğunu bir kez daha duymaktır : seçtiğim, bana emanet edilen ve kim olduğumu ve neye inandığımı biraz paylaşabileceğim bir yer.”