Kapat
Arama yapmak için en az bir kelime giriniz.
Başa dön

Yedinci Kültür ve Edebiyat Sempozyumumuzu Gerçekleştirdik

Bu yıl yedincisini düzenlediğimiz "Edebiyatçılarımızı Etkileyen Kahramanlar" konulu sempozyumumuza iki yüzü aşkın öğretmen konuğumuzun katılması bizleri mutlu etti.

Edebiyatçılarımızı Etkileyen Kahramanlar

Bu yıl yedincisini düzenlediğimiz “Edebiyatçılarımızı Etkileyen Kahramanlar” konulu sempozyumumuza iki yüzü aşkın öğretmen konuğumuzun katılması bizleri mutlu etti.

Gelenekselleşen sempozyumumuz Okul Müdürümüz Sayın Pierre GENTRIC ve Türk Müdür Başyardımcımız Sayın Minâ AKCEN’in açılış konuşmasıyla başladı.

M. Pierre GENTRIC, Okul Müdürümüz :” Kahraman, hikâyenin en başından itibaren sosyal, fiziksel, manevi veya ekonomik bir engelle yola çıkar. Aristo’ya göre, trajik bir kahraman ne tamamen iyidir ne de tamamen kötüdür. Hikâyenin akışı içinde, kahraman pek çok engelden sonra kendisini değiştirecek bir amaca bel bağlar. Vladimir Propp’a göre, kahraman olmayanlar, yaşadığı tüm deneyimlere rağmen değişime uğramayandır. Aslında, kahraman bizim donuk yaşam sınırlarımızı aşıp kaçarak aydınlığa çıkma arzumuzun bir insan vücudunda can bulmuş şeklidir.

Günümüzde kahraman için kendimizi tanımamıza yardımcı olan baş karakter diyebiliriz. Kahraman sadece insandır. İnsanlıktır, insanoğlunun kendisine yönelttiği hayali bakış açısıdır.”

Türk Müdür Başyardımcımız Sayın Minâ AKCEN konuşmasında, ” Nasıl doğar bir edebiyatçı için kahraman? O kahramanı yaratırken nelerden etkilenir ve nasıl bir süreç izler yazar? Gerçek yaşamın, ya da gerçeklerden doğan ikinci bir hayatın yansıması mıdır? Tanıdık mıdır? Yabancı mıdır? Sadece ruhsal ve duygusal boyutta mı değerlendirilmeli, yoksa izlerinden gidilerek, imge olmaktan çıkarıp, gerçeklik boyutuyla gerçek yaşamımızda özdeş olgular mı yaşamalıyız?

Öylesine derin köklerden doğuyor ki bu kahramanlar, felsefeden psikolojiye, hukuktan, antropolojiye ve sosyolojiye insan bilimlerinin farklı dallarını benliğinde barındıran gerçek bir doğuş… Roman kahramanları…

Eserle okuyucu arasında en doğal, en gerçek ilişkiyi sağlayan kahraman, okuyucunun bilincini kendi koşulları içinde sarmalayarak adeta her yeni fikir ya da görüşte kişiyi kendisi ve eserle bir gel-git ilişkisine götüren ve oradan da yeni ufuklar açan kahraman.”

Sempozyumumuzun ilk konuşmacısı edebiyat teorisyeni ve kuramcısı Sayın Prof. Dr. Jale Parla konuşmasına Ahmet Mithat Efendi’den günümüze roman kahramanlarının analizleriyle başladı. Ahmet Mithat Efendi’nin eserlerinde anlatıcının kendisi olduğundan, toplumla paylaşmak istediği her konuyu didaktik bir bakış açısıyla dile getirdiğini anlattı.

Roman geleneğimizde yazar ve yazan kahramanların bu yoğunluğu Türk düşünce geleneğinde yazarların merkezi konumunu gösterir. Bizde romanın çıkışı bile yazarların merkezi konumuyla ilgilidir; roman her şeyden önce bu yazarlarca eğitici işlevi olan bir tür olduğu için benimsenmiştir. Batı romanı geleneğinde de, Künstlerroman dediğimiz türün başkişileri şair ve yazarlardır ama bu, bu romanların esas meselesinin sanat olmasından kaynaklanır.

Bizde ise yazar figürü her zaman aydın figürünün bir türevi olarak görülmüştür—Ölmeye Yatmak’ın ve Hayır’ın Aysel’i buna iyi bir örnektir; yazarlığın işlevi neredeyse hiçbir zaman aydın olmanın gerektirdiği toplumsal bilinç ve misyonun önüne geçmemiştir.

Halit Ziya Uşaklıgil’in Mâi ve Siyah romanında Ahmet Cemil karakterinin karakter dönüşümünü dönemin hastalıklı ruh haliyle ilintili olduğunu romandaki diğer bir karakter olan İkbâl’in, Ahmet Cemil’in ikbâl arayışının sembolü olduğunu ifade etti.

Yazar ve şair Sayın Sunay Akın yaptığı enerji dolu sunumla tüm konuklarımızı etkiledi. “Bakmak ve Görmek” konulu sunumunda birçok kez önünden geçmemize rağmen gerçek anlamda görmediğimiz Cumhuriyet Anıtı’nın kadın heykeltraşının Sabiha Ziya’nın bilinmeyen kahramanlardan olduğunu söyledi.

İlk uçak tasarımcısı, yapımcısı ve pilotu olan havacılığa gönül veren Vecihi Hürkuş’u belki de birçoğumuz bu sunumdan sonra tanıdık. Sadece Türk havacılık tarihinin değil, belki de tüm Türkiye tarihinin en ilginç simalarından birisi olduğunu öğrendiğimiz Birinci Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı’na tayyareci olarak katılan Vecihi Hürkuş’un, düşman uçağı düşüren ilk tayyareci unvanını aldığını ve Kurtuluş Savaşı’nın ilk ve son uçuşunu yaptığını öğrendik.

1930’da dünyadaki ilk Çocuk Hakları Bildirgesi’ni okuyan öğretmenin, Nakiye Hanım’ın fotoğrafını görünce hepimiz duygulandık.

Cemal Süreya’nın imzasının ve Üç İstanbul şiirinin sırrını öğrendiğimiz sunumda ayrıca Kız Kulesi, Nazım Hikmet şiirlerine farklı bakış açıları getirildi.

Yazar, tiyatrocu ve belgesel sinemacı Sadık Aslankara, “Kendimizden Roman Kahramanı Yaratmak » adlı sunumunda roman kahramanının derinlemesine bireyselliğinin önemine dikkat çekti. Roman kahramanı yaratmanın romanın bütünlüğü içinde farklı düzlemlerde uygulanabilirliği üzerinde yoğunlaşarak esere bakmamız gerektiğini belirtti.

Sayın Prof. Dr. Tahsin YÜCEL « Roman Kahramanları Arasında » konulu sunumunda anlatıcı bakış açısının yazarın kahraman yaratma sürecinde nasıl etkin olduğunu bizlerle paylaştı.

Birinci tekil kişi anlatıcı bakış açısıyla yazılan edebi eserlerin daha çok mektup, anı, otobiyografik nitelikler taşıdığını belirten Yücel, Türk ve Dünya Edebiyatı’nda ikinci tekil kişi anlatıcı bakış açısına sahip eserlerin çok az sayıda olduğunu; bu anlatıcının yazara yeterince özgür alan sağlayamadığını söyledi.

Günümüz romanlarında en çok üçüncü tekil ve karmaşık anlatıcı bakış açılarının kullanıldığını bunun da roman kahramanı yaratırken yazara esneklik sağladığını ifade etti.

Tahsin Yücel’e göre eserlerde yan kahramanlar, baş kahramanlardan daha çok yer tutar. Kahraman bir romanda çalışan, önemli bir işçi olarak tanımlanabilir.

Camus’un ” Yabancı” sı birkaç kahraman içerir. Dolayısıyla kahraman tek değildir. Michel Butor’un “Değişim” adlı romanında siz diye seslenilen, yaklaşık üç yüz sayfalık bir romanı vardır. Flaubert de birinci kişinin ağzından kahramanının çektiklerini sorunlarını anlatır.

Yazar Sabahattin Ali’nin kızı, müzikbilimci Sayın Filiz Ali, 7. Kültür ve Edebiyat Sempozyumumuzun son konuşmacısıydı. Sunumunda soyadı kanunu çıktıktan sonra “Ali ” adının yetkililerce kabul edilmediğini bu nedenle “Alı” olarak değiştirildiğini ifade etti; ancak Sabahattin Ali’nin, Alı’yı hiçbir zaman kullanmadığını belirtmiştir.

Filiz Ali, sunumunda babası Sabahattin Ali’nin romanlarında müziğin her zaman önemli bir yeri olduğunu belirtti ve Kürk Mantolu Madonna’daki baş kadın karakter Maria Puder’in de bir şarkıcı olduğunu söyledi. Sabahattin Ali’nin eserlerinde kendi türkü ve koşmalarından alıntılar yaptığını söyleyerek devam ettiği sunumunda Sabahattin Ali’nin alıntıladığı türkülerden bölümler okudu.

7. Kültür ve Edebiyat Sempozyumumuzun kapanışını Sayın Ayşe Lebriz Berkem’in etkileyici tiyatro performansıyla gerçekleştirdik. 1987 yılından itibaren İstanbul Devlet Tiyatrosu’nda oyuncu olarak görev alan usta oyuncu ve öğretici Ayşe Lebriz Berkem “Medea”yı canlandırdığı performansıyla hepimizi büyüledi.

7. Kültür ve Edebiyat Sempozyumumuza katılan tüm öğretmenlere ve akademisyenlere teşekkür ederiz, gelecek sempozyumlarımızda buluşmak dileğiyle.

daha fazla+
X