Kapat
Arama yapmak için en az bir kelime giriniz.
Başa dön

Güzel Bir Törenle Mevlâna’yı Andık

Okulumuzda Erol BAL ve L2 TMB sınıfının hazırladığı bir programla , hoşgörünün büyük önderi Mevlana’yı andık.Öğrencilerimiz İhsan Asman, Sevgi Akyol ve Ebru Tepeler Mevlâna’nın hayatı ve felsefesini anlattılar. Okulumuz Md. Baş Yar. Mina Akcen "Küresel Hoşgörü" adlı konuşmasını sundu. Okul Müdürümüz Pierre Gentric "Batılı Gözüyle Mevlana" konulu konuşmasını sundu. Öğretmenimiz Erol Bal’ın, Mevlâna’nın bir hikayesinden esinlenerek yazdığı Dilleri Var Bizim Dile Benzemez adlı oyunu izledik. Program içerisinde öğrencilerimizin hazırladığı ve sunduğu slayt gösterileri yapıldı. Ve ülkemizin önde gelen usta sanatçılarından Kültür Bakanlığı İstanbul Klasik Türk Müziği Korosunun konserlerini izledik.

Program detayı:

Slayt 1

“Gel, ne olursan ol yine gel. İster kafir, ister Mecusi, ister puta tapan ol yine gel. Bizim dergahımız ümitsizlik dergahı değildir. Yüz kere tövbeni bozmuş olsanda yine gel. »

Slayt 2

“Nice insanlar gördüm, üzerinde elbisesi yok. Nice elbiseler gördüm, içinde insan yok.”

İhsancan Asman , Sevgi Akyol ve Ebru Tepeler’i Mevlana ile ilgili düşünceleri:

Mevlâna 30 Eylül 1207 yılında bugün Afganistan sınırları içerisinde yer alan Horasan Ülkesi’nin Belh şehrinde doğmuştur.

Behaeddin Veled Nişabur’dan Bağdat’a ve daha sonra Kûfe yolu ile Kâ’be’ye hareket etti. Hac görevini yerine getirdikten sonra, dönüşte Şam’a uğradı. Şam’dan sonra Malatya, Erzincan, Sivas, Kayseri, Niğde yolu ile Lârende’ye (Karaman) geldiler. Karaman’da Subaşı Emir Mûsâ’nın yaptırdıkları medreseye yerleştiler.

Bahaeddin Velid ölünce, talebeleri ve müridleri bu defa Mevlâna’nın çevresinde toplandılar. Mevlâna’yı babasının tek varisi olarak gördüler. Gerçekten de Mevlâna büyük bir ilim ve din bilgini olmuş, İplikçi Medresesi’nde vaazlar veriyordu. Vaazları kendisini dinlemeye gelenlerle dolup taşıyordu.

Mevlâna ölüm gününü yeniden doğuş günü olarak kabul ediyordu. O öldüğü zaman sevdiğine yani Allah’ına kavuşacaktı. Onun için Mevlâna ölüm gününe düğün günü veya gelin gecesi manasına gelen “Şeb-i Arûs” diyordu ve dostlarına ölümünün ardından ah-ah, vah-vah edip ağlamayın diyerek vasiyet ediyordu.

“Ölümümüzden sonra mezarımızı yerde aramayınız!
Bizim mezarımız âriflerin gönüllerindedir”

Mevlana, ileri görüşlü bir ozandı. Bütün değişimlere rağmen, insanın yine aynı şekilde insan olacağını deyişlerinden anlıyoruz.
Bir de şu var ki, Mevlana’yı okudukça ve tanıdıkça, kendine ondan bir yol
çiziyor insan.

İnsanoğlu geçen ve sürmekte olan bu çetin yolculukta ne kadar vahşi bir mahlûk olduğunu kanıtladı Tanrı’ya… Pek azı bu kanla çizilmiş çizgiyi aşabildi. Hazreti Mevlana’ da bu kadim varlıklardan biriydi… Gözünü kan bürümüş insanların karanlık yüreklerine yüz yıllık kardeşlik tohumları ektiği, hoşgörüyü insanlara kendiyle hatırlattığı ve bu azgın insanlığa Tanrıdan duyduğu sevgiden ötürü…

Mevlana’yı anarken, kendimizi onun ilahi kişiliğinden çok, onun biz ilahi olmayan kişiliklere önerdiği ve ömrünü verdiği görüşlerinin kristalliğine bırakalım. Biz de yüreklerimizi, Mevlana’nın umut dergâhı kadar, engin, beyaz, ışıklı ufuklara açalım. Mevlana’yı bu yönleriyle hatırlayalım ve çemberler daraldıkça, onun hoşgörü aydınlığında nefret ve kötülük ve karanlıkları aydınlatalım.”

Slayt 3

“Sen yerde olanlara mağfiret et ki gökte olan sana merhamet etsin. Senden aşağı olana acı ki, senden üstün olan sana acısın.”

Slayt 4
“Can, beden kaygusundan kurtulursa, beden ayağı olmaksızın gönül kanadıyla uçmaya başlar.”

Mevlana’nın “evrensel hoşgörüsü” nü anlatan, Türk Müdür Baş Yardımcımız Mina Akcen’in konuşması:

“Hoşgörünün sonsuzluğunda, sevginin derinliğinde tüm insanları (suçlu-suçsuz, mecûsî-putperest, kara-sarı, efendi-köle) saygıya ve sevgiye çağırması, işte bu dizelerde de ifade edildiği gibi onun en büyük özelliğidir.

1207-1273 yılları arasında yaşamış olan Mevlânâ tanınmış bir şair, düşünce adamı ve Mevlevî yolunun öncüsüdür.
« Efendimiz » anlamına gelen Mevlânâ ismi de ona karşı duyulan büyük saygının belirtisi, göstergesi olarak verilmiştir.
Mevlânâ her şeyden önce biçimci değil her türlü kısıtlamanın karşısında olan bir zihniyettir.

İslâm dinini şiir, sanat, müzik yoluyla en hassas, en ince yorumlayan kişidir. İslâm ve İslâm dışı bütün insanlık tarafından benimsenmiş ve esin kaynağı olmuştur.

Felsefesiyle, ünlü şairlerin, ressamların eserlerine konu olmuş ilham kaynağı olmuş, aynı zamanda felsefesiyle çeşitli dönemlerin büyük din adamlarına yol gösterici, aydınlatıcı olmuştur.

Saygı, vefa, sabır, eğitim gibi ahlâk kavramlarının gerçek anlamını aramayı ve insanlara bunu öğretmeyi iş edinmişti. Ona göre asıl olan « insan »’dı.

Din, felsefe, ahlâk insanı daha mutlu etme yolunda gelişen araçlardı. Ancak bu araçlar amaç edinmek onun felsefesinin hedefi değildi. Aynı zamanda insanı zihniyet anlamında gelişmesi, hızını kesecek yanlış davranışlarda bulunmaması, gerçeğe giden yolu bulma adına verilen emek onun temel ilkesiydi.

Gerçeğe giden yol onun için « aşktan geçerdi ». Aşk sonsuz bir sevgi demekti ve bu sevgi hoşgörü ve vefa kavramlarıyla desteklenmeli ve beslenmeliydi.

Sözünü ettiği bu derin sevgi anlatılmaz, yaşanır ve yaşanarak öğrenilirdi.

Onun için soyut bir Allah sevgisi yerine, somut bir sevgi yani onun değişiyle « Hak’kı halkta, halkı Hak’ta sevmek gerekir derdi.

Mevlânânın ilkelerinden ve İslâm inancına getirdiği yorumdan Mevlevî tarikatı doğdu ancak Mevlânâ kesinlikle bir tarikat kurucusu değildir.

Ve yıl 2007, savaşların yaşandığı, menfaat çatışmalarının her an gündemde olduğu, sevginin nesnede ve alım gücünde arandığı âdeta kardeşin kardeşe düşman olduğu bu dünyada, sevgiyi ve hoşgörüyü tekrar bulabilmek, yaşamak ve yaşatmak için, değerli ozan, düşünür Mevlânânın yüzyıllar önce dile getirerek insana vermek istediğini hatırlatmak için UNESCO 2007 yılını yani Hz. Mevlânâ’nın 800. doğum yılını « Mevlânâ yılı, Hoşgörü ve Sevgi yılı ilân etmiştir ».

Hani bir söz vardır « Herşeyin başı sağlık », ancak her şeyin başı sevgidir de…”

Slayt 5
“Hergün bir yerden geçmek ne iyi, her bir yerden göçmek ne güzel. Bulanmadan, donmadan akmak ne ala. Dünle beraber gitti cancağızım. Ne kadar söz varsa düne ait, şimdi yeni şeyler söylemek lazım.”
Şimdi okul müdürümüz Mr. Pierre Gentric’i “Batılı gözüyle Mevlana” adlı konuşması :

  • “Gerçek Tanrının elinden düşüp kırılan bir aynadır. Herkes bundan bir parça alır ve tüm gerçek işte bunun içindedir der.”

Bu sözler Mevlana’nındır. Tıpkı ideolojisindeki gibi tüm insanlara ve tüm inançlara olan hoşgörüsünü anlatır. Aslında biz hepimiz haklı olduğumuza kanaat getirerek kendi gerçeklerimize inanıyoruz, ama gerçek kimde ?

Eğer Mevlana diğer tüm filozoflarla kıyaslanacak olursa ki diğerlerinin hepsi sadece mantığın değerine önem verirlerken Mevlana’nın duygulara da yer verdiğini görürüz.

  • Gel, Gel,… Ne olursan ol yine gel !
  • Kafir, putperest, mecusi olsan da, yine gel !
  • Bizim dergahimiz ümitsizlik dergahi değildir,
  • Yüz kere tevbeni bozmus olsan da, yine gel !

Onun bu evrensel paylaşımına, birbirimizin farklılığını kabul etmekten uzak olduğumuz şu 21.yy. dünyasında çok ihtiyacımız var. Oysa Tanrı’da birlik var ve Mevlana’ya göre temelde tüm dinler birleşiktir ve tektir. Tanrı’ya ulaşmak için izledikleri yollar hiç önemli değil: gerek Hristiyan, gerek musevi, gerek budist, ya da müslüman hepsinin tanrısı aynı.

Mevlana’nın ahlak konusunda en önem verdiği prensipler kişinin kendisini ve çevresini yetiştiren ve ahlaklı insanlar olmasını sağlayan prensiplerdir. Bu prensipler alçakgönüllülük, sabır, feragat, özveri, iyi yüreklilik ve dürüstlük doğruluktur.

Sema ayini kıvrılışlarının yardımıyla doğayla çevresiyle yaratıcıyla birleşmeye çalışılan bir danstır. İnsan ruhu özünden koparak ve yürağinin yolunu izleyerek sonsuzluğa erişip onunla birleşebilir. Herşeyin temeli sevmek, sevebilmektir.

Renk, ırk, sınıf, zenginlik, güç ayrımı olmayan bir dünya yaratmak için doğru yola çağrı yapmak dini mi yoksa politik bir eylem midir ?
Tüm insanlar yüce Tanrının bir yansıması olduğuna göre onları sevmek ve onlara saygı göstermek dini bir davranış mı yoksa politik bir davranış mıdır?
Yarınki dünyamız için bu bir politika mıdır yoksa bir program mıdır ?

Özünü değiştirebilen mistik kişi anlayıp kavrayabilir. İşte böyle Sema dansı ahlaki bakımdan yüksek estetik bakımda mükemmel, insanoğlunu maddeci dünyadan uzaklaştırıyor. Bu dans dünyanın sevgiyle birleşmesini temsil ediyor.

Bu dansta, ellerden biri gökyüzüne diğeri ise yere doğru dönüktür. Bir eliyle dansçı sevgiyi alır ve diğeriyle tüm dünyaya dağıtır. Kendi ekseni – kalbi- etrafında sağdan sola döner ve böylece tüm insanlığı sevgiyle sarar. Bu dans bir ibadettir, yüce bir birleşim için kendini aşmaktır. Neyin sesi kendi kaynağına dönmek isteğiyle tutuşan kederli ruhun sesidir.

Mevlana tüm insanlığın kardeşliğine inanırdı, onun «müritleri » adını verdiği ve içlerinde müslümanlar, hristiyanlar, museviler, iranlılar, araplar, türkler, ermenilerden oluşan öğrencileri vardı, işte hoşgörünün en güzel kanıtı!

Mevlana yüce Birliğin arayışındadır, çünkü biz hepimiz Biriz
Sözlerimi Mevlana’nın şu mesajıyla bitirmek istiyorum:

  • « Aslında biz tek bir ruhuz sen ve ben
  • Biz ortaya çıkıyoruz ve saklanıyoruz sen benim içimde ben senin içinde.
  • Benim seninle olan bağlılığımın derin anlamı işte burada
  • Çünkü seninle benim aramda ne ben var ne sen var »

Diğerleriyle karşılaşmamızı sağlayarak bize kalplerimizi ve ruhlarımızı açma fırsatı yarattığınız için Sn Mustafa Güvenkaya’ya, Sn Lütfiye Özer’e, Sn Birol Yayla’ya, Erol Bey’e çok teşekkür ederiz.
Lise2 TMB öğrencilerine’de teşekkür ederim.

Slayt 6
“Aynı dili konuşanlar değil ; aynı duyguyu paylaşanlar anlaşır.”

Öğretmenimiz Erol Bal’ın Mevlana’nın “Dilleri var bizim dillere benzemez” adlı hikayesinden esinlenerek yazdığı kısa oyunu izlendi.

Slayt 7

“Cömertlikte ve yardım etmede akarsu gibi ol, Şefkat ve merhamette güneş gibi ol, Başkalarının kusurunu örtmede gece gibi ol. Hiddet asdabiyette ölü gibi ol. Tevazu ve alçak gönüllülükte toprak gibi ol. Hoşgörüde deniz gibi ol. Ya olduğun gibi görün ya göründüğün gibi ol.”

Kültür Bakanlığı, İstanbul Türk Klasik Müziği Korosu’nun usta sanatçılarının muhteşem konserini izledik. Ud’da Mustafa Güvenkaya, Tambur da Birol Yayla, Kemençe de Lütfiye Özer ile Türk Klasik Müziğinden muhteşem bir konser izledik.


Slayt 8
“« Yarın kocayacak güzel değiliz biz. Biz ebedi genciz, gönlümüz rahat.Önümüzde ön, sonumuzda son yok. »

Sanatçılarımıza, okulumuz tarafından teşekkür plaketi, öğrencilerimiz tarafından çiçek verildi.

Program Ekibi

Hazırlayan : Erol Bal
Sunan : Mina Kansu, Pınar Şükrüoğlu
Slayt : Gizem Yalçınkaya, Sedef Ejderoğlu, Ekin İnanç
Tiyatro Ekibi :Zeynep Yıldızeli, Sarp Kalfaoğlu, Aslı Özant, Ariana Yıldız, Bige İşçi, Büşra Uysal

X